12 Aralık 2012 Çarşamba
Ağır Çekimde Yolculuk...
Her yolculuk bir yerden ayrılmayla başlar. Aileyle yapılan yolculuksa bir yere dönmeye benzer.
Ailemiz; başlangıcını hatırlamadığımız, sonunu göremeyeceğimiz en geniş zaman dilimimiz.
Şu an yanımda oturan kulaklıktan son ses dinlediği müziği sonunda bana da ezberleten kız kardeşim, arabada rahat durmayan küçük erkek kardeşim, cici annem ve
babam, hep birlikte yolculuk yapıyoruz.
Gerçi tatile mi gidiyoruz savaşa mı belli değil.
Babam sabah erken kalkamazsak o yolculuk gününde, sinirlenip söyleneceği için kardeşim babamdan bir saat önce kalkmış, hazırlanmış.
Bu yaşıma geldim bu çocuk nasıl böyle oldu anlamış değilim. Bende evden çıkmaya yetiştim diyelim.
Yine ucu ucuna kalktım ama bu sefer hızlı hazırlanma, koordinasyon, kontrol, makyaj pratiği sayesinde tek laf işitmeden arabaya binebildim.
Hepimiz açız. Hep aynı terane. TaA bilmem nereye kadar köy kahvaltısı yapabilmek ve ucuza getirebilmek için aç yolculuk yapıyoruz. Bu duruma tek karşı olan benim.
Nasıl olmayayım içim dışıma çıkarken o midemin gurul gurul sarsılması bile olayda melodik bir arıza olduğunu gösteriyor.
Bayram günü demedik, yemedik içmedik yola çıktık. aslında bayağı bir yedik içtik.
"ye kızım, ye evladım" bizim aile felsefemiz zaten. O yüzden bayağı yedik o yalan olmasın şimdi.
bence etrafta sis olması her zaman gizemli bir hava katıyor yolculuğa. iki şimşek üç rüzgar zaten kamp kurarız herhalde buralara.
Çünkü babam normalde yavaş gidiyorken, şu an az uzaktan duruyor gibi görünüyoruz. ağır çekimde yolculuk.
Babacığım sağolsun kaç taksiciyle kavga ettim hızlı gidiyorlar diye. Sonra anladım, babam yavaşmış.
Sisli ve bol gizemli çevre dağın eteğiymiş.
Babam bunu ciddi bir ifadeyle belirttiği için dağın eteğine saygı duyup ciddi bir ifadeyle kafa salladım.
Açım, uykum var, sis hiç umrumda değil. O bin çeşit köy kahvlatısı şu an gözümü bürümüş durumda.
Yolculuğun duygusal yanlarına gelirsek; sırayla eskiler, iyikiler, keşkeler, hayaller olacak tabii.
Zaman genişledikçe içinde büyüyecek anılar, eskiyecek yaşlar ve daha nice yolculuklar var!
8 Eylül 2012 Cumartesi
Seninki kaç santim?
Seninki kaç santim?: 600 binden fazla kişinin verdiği destekle lagos ve orfozu kurtardık. Sıra diğer türleri kurtarmakta! Denizlerimizin ve balıkların geleceği için, iş işten geçmeden, daha fazla ertelemeden, hemen şimdi eyleme katıl.
21 Nisan 2012 Cumartesi
Aynı Fikirde Olalım...
Uzun zamandır yazamıyordum, bahardaki üniversiteli tipi boyut atlayıp vizelere çalışan dağılmış bitik öğrenci tipine dönüşmüştü bal.
Bununla birlikte annemin kalp krizi geçirmesi aynı zamana denk geldi, sen hep uyurken yanımdaydın biliyorum, hadi sarılıp özlem giderelim...
Her şey atlatıldı ve normal düzene döndüm. Artık bu sıkıcı konulardan bahsetmek ve hatırlamak bile istemiyorum.
Yalnız, izmir'e dönerken yaşadığım bir olayı anlatmazsam çatlarım.
Normalde kullanmadığım bir firmayla gelmek zorunda kaldım. Daha önce de aynı şekilde bu firmayla ilgili sorun yaşamıştım ama bu sefer bir başkaydı...
Otobüs yavaştı falan ama asıl beni koparan nokta otobüsten indikten sonra gelişti. Şöyle ki, ben otobüsten inmiş bir güzel topuklularımla tıkır tıkır servise gidiyordum. Evet bu konuda artık prof. olmaya adayım. Neyse sonracığıma ben servisin bulunduğu yere geldim. Bekliyorum anasını satayım, öyle bir bekliyorum ki yarım saat geçti. yetkili tipi olan birine bakınıyorum. Bir tane sen de 15 ben diyim 16 - yada ikimizde aynı şeyi diyelim ne bok var diye ayrı gayrı düşünüyoruz ki- bir çocuk var oralarda. Ona dedim sonunda ''bakar mısın buca (!) servisi hangisi, gelmeyecek mi?''
bu soruyu sormamla çocuk bir düşündü, düşündü...
''abla sen buna bin, o gider.''
bu laftan sonra beklemenin de siniriyle bastım gittim. kamil koçum nerede diye bakınmaya başladım.
üç yıldır bir kere bilet sormadılar nasılsa diye de rahatım. muphy yasası mı nedir beni buldu yapıştı götüme.
tam servise adım attım, bir adam;
-biletinizi görebilir miyim hanfendi?
+höğğ? hımm, bir dk ben bakayım çantamda olacaktı. ( yalan parayla mı, salla gitsin.)
-....
+eee benim bileti internetten almıştım da. yok yani.
-buyrun bakalım hemen internetten o zaman.
+ abi benim biletim, ee benim biletim.. ( ağlayacağım nerdeyse, hemen de abi modlarımı yaparım.)
-geç hadi geç. bir daha olmasın (sanki bir daha olsa nereden tanıyacak)
kısacası uludağ firmasına lanet etmekle birlikte kamil koçumun değerini anladım. koçum benim, aslanım.
mağdur da etmedi bak. uludağın servisi olsa biletsiz binsen arkandan ''tüüü rezil ! '' diyip postalarlardı kesin.
bir yolculuğun daha sonuna geldik.
iyi akşamlar sevgili bal...
Bununla birlikte annemin kalp krizi geçirmesi aynı zamana denk geldi, sen hep uyurken yanımdaydın biliyorum, hadi sarılıp özlem giderelim...
Her şey atlatıldı ve normal düzene döndüm. Artık bu sıkıcı konulardan bahsetmek ve hatırlamak bile istemiyorum.
Yalnız, izmir'e dönerken yaşadığım bir olayı anlatmazsam çatlarım.
Normalde kullanmadığım bir firmayla gelmek zorunda kaldım. Daha önce de aynı şekilde bu firmayla ilgili sorun yaşamıştım ama bu sefer bir başkaydı...

bu soruyu sormamla çocuk bir düşündü, düşündü...
''abla sen buna bin, o gider.''
bu laftan sonra beklemenin de siniriyle bastım gittim. kamil koçum nerede diye bakınmaya başladım.
üç yıldır bir kere bilet sormadılar nasılsa diye de rahatım. muphy yasası mı nedir beni buldu yapıştı götüme.
tam servise adım attım, bir adam;
-biletinizi görebilir miyim hanfendi?
+höğğ? hımm, bir dk ben bakayım çantamda olacaktı. ( yalan parayla mı, salla gitsin.)
-....
+eee benim bileti internetten almıştım da. yok yani.
-buyrun bakalım hemen internetten o zaman.
+ abi benim biletim, ee benim biletim.. ( ağlayacağım nerdeyse, hemen de abi modlarımı yaparım.)
-geç hadi geç. bir daha olmasın (sanki bir daha olsa nereden tanıyacak)
kısacası uludağ firmasına lanet etmekle birlikte kamil koçumun değerini anladım. koçum benim, aslanım.
mağdur da etmedi bak. uludağın servisi olsa biletsiz binsen arkandan ''tüüü rezil ! '' diyip postalarlardı kesin.
bir yolculuğun daha sonuna geldik.
iyi akşamlar sevgili bal...
23 Mart 2012 Cuma
Baharda Üniversiteli...
Klişeleşmeye yüz tutan bir ortam olarak, okulumuzun çıkış kapısını geniş açının anası şeklinde gören arkadaş balkonunda sıkça gözlemleme olanağı buluyoruz insanları.
Daha da fenası dedikodu yapmaktan ve eleştirmekten, cehennemde yanacağımız gün sayısıyla doğru orantılı olarak havalar ısınıyor!
Hadi onu da geçtim, şu daha üniversiteye adım attığında birini bulup el ele tutuşanlara ne demeli. uyarmak istiyorum onları. ''Bak canım kendini rezil etme, buralarda hele ki iibf de bir adamı 4 yıl yanında tutmak zor, sen yavaştan çek bakayım o elini... hah tamam kısmetinin içine etme ilk günden.''

İlk yıllarda gezelim görelim içicem dağıtıcam zaa moduna ne kadar inkar etsekte giren bünyelerimiz, bu aralar ales mi kpss mi özel sektör mü, e ben hepsini deneyeyim ne olursa artık düşünceleriyle olgunlaştı ve umutsuzlaştı.
Ama yeni gelen yavrucuklar öyle mi?
Bak hazırlıklara... Kent kartını alan hoop 70 e biniyor. Bizim ''amaan şimdi kim çeker bir saat, insan insan kokar şimdi otobüs'' dediğimiz 515'e binip konvoy halinde yüzlerinde bir mutluluk, bornovaya yol alıyorlar.
Tabii daha alttan üsten kalan dersleri verme, anormal hocalara yaranma çabaları içerisine girmemiş kuzucuklar.
Bak balkonun altından benim sınıfımdan bir kız ve çocuk geçiyorlar. Konuşmaları durumumuzu açıklar nitelikte...
- Tabi gelicem, yaz okulu mecbur ya... Denizi bir uzaktan görürüm yeter.
- Ben su birikintisi görsem yine iyi...
Ve bir kızımız daha gözüktü. O topukla buca'da yürünmeyeceğinin tam olarak farkına varmaması endişelendirici.
Kaç arabanın bunlar yüzünden fren yaptığını, Kaç güneş gözlüğünü eliyle tepesinde tutarak kaçışan minimum 10cm topuklu kızımızın burlarda harcandığını bir bilsen balım..

Şu arabayla üniversitemizin bahçesini şenlendiren kuul arkadaşlarımızsa, devlet üniversitesinde olduklarının ve bunun hep kuul kalacağının bilincinde.yine de fazla salaklaşanların o bile para etmiyor. pardon, para ediyor da hava etmiyor.
neyse şimdilik bu kadar! gda ve i-jey 'in balkonundan öpücüklerle!
xoxo notları almaya ve devamsızlık indirmek için yalvarmaya gitmesi gereken kız!
18 Mart 2012 Pazar
Gitsem Şimdi Zengindim, Ben Demiştim 'D' Diye...!
Kim para istemez acaba, direk yarışmanın adında mantık hatası var.
Özellikle yarışmacılar insanı sinir ediyor bal.
Onu bunu geçte ben yarışmaya gitsem önce bir heycandan ''ee meraba, ee ben geldim ehe'' falan derim heralde.
Burdan george clooney'e, yengemlere ve türkan şoraya selamlar deme aşamasına gelmeden, kenan ışık sustururdu muhtemelen. Ne kadar alsam kardır diye düşünüp orda baloncuklar saniyeleri temsil edip beni gerdikçe, 15 olsun bizim olsun modunda, kenan ışık'la göz teması kurmayı tercih edeceğimden de eminim. Göz teması da kopya verir belki umudundan...
adamın tiki miki olmasa bari.
''hı? a mı ,a mıı ,hmm c yani''
Telefon bağlantısı gibi bir şanssızlıkta tam bana layık. soruyu okuyana kadar zamanın yarısını yitireceğimden, kısa bir soruda telefon kullanmak en doğrusu sanırım.
Millet boğaziçinden kopup gelmiş, ilk bindeydim ben ya modunda, bende ''evet ya bende ilk 70 bindeydim sınav sonucu gelince babam kopya mı çektin, çektiysende helal olsun demişti,
alttan üstten bir sürü dersim var ve elektrik faturamda 225 tl geldi evet''
Oyy...
Geçmişimin başarılarla dolu olmaması para kazanmama engel olmamalı,Bende hakediyorum bal.
Telefon hakkına koyabileceğim entel arkadaşlarım da, beni bu yarışmaya layık görmeyeceklerinden
telefonda ''kenan ışık mı heheh bende adriana lima'' diyerek sosyal çöküntüme start verirler.
En iyisi ben o iki cevap şıkkı olayına gireyim. Yanlış iki şıkkı seçtiğimde eski sevgilimin yeni sevgilisinin götüyle bana güldüğünü yürekten hissetme ihtimali ürkütücü görünüyor değil mi?
Aman ben yine oturayım oturduğum yerde. Oturduğum yerde demişken hafif bir sakatlık yarattım kendime, sakarlığın böylesi görülmedi. Elektrik süpürgesine takılıp, çenemi ve boynumu süpürgeye geçirmem ve ardından nefes alamayıp daha da panik yapıp kendimi ordan oraya atışım tarihe geçer.
Koltuğu hayvanımsı hareketlerle kaldırırken belimi de incittiğimi söylemeden geçmeyeyim. Evde kendini hastanelik etme rekoru hala bende, kendime güveniyorum, bundan çok eminim ve son kararım.
Şimdi 500.000'im olsa ne farkeder .Elime baston verecek bir de şu çenem için en iyisinden bir kapatıcı alacak birini tutmakla ilk harcamama başlayacak olduktan sonra...
Geçen şu tommy'nin vitrinine bakıyordum, öyle işte bakıyordum yani, sonra sosyal statümüzü hatırlatmayı borç bilen sevgili arkadaşım çekiştirdi, sorun yok, kredi kartımda limitte...
En iyisi kenan ışık bana burs versin, net çözüm.
Yoksa ömrü billah sorunun cevabını bilmeme rağmen, aç gözlülüğümle ''çek?, evet alayım hadi iyi akşamlar'' dediğim anı hatırlayıp kendimden nefret ederim.
Hadi bal, hadi,o kadar uçuyorsun bi 100'lük tutup getirdiğin yok...
7 Mart 2012 Çarşamba
Pazartesiden Hallice..
Çarşamba günlerinin üç ayrı insan modeli var artık,
Kuzey Güney izleyenler, Muhteşem Yüzyıl izleyenler ve hiçbirini izlemeyenler.
Kuzey Güney izleyen kitle nasıl oluyorsa daha çok erkekler, bunu anlamak zor. Bir tarafta harem var ama adam kuzeyin boks sahnesinden hoşlanıyor.Bir de anlamadığım Kuzey Güney'de adamlar her gün içiyorlar, gece kulüplerindeler falan ama sabah işe gidiyorlar ve nasıl sağlamsa cüzdanları da bünyeleri de sarsılmıyor.
Biz olsak ağzımız yüzümüz dağılmış şekilde akşama doğru ayılırız...
Muhteşem Yüzyıl izleyenlerse daha çok ev hanımları ve genç kızlar. Bunun da ilginç yanı, çoğunun Kıvanç Tatlıtuğ hayranı olmasına rağmen gözlerini kırpmadan hürrem çıkacak diye beklemeleri.
Ha bir de arada kalanlar var benim gibi. Reklam arasında Kuzey Güney, görünürde Muhteşem Yüzyıl izlerken bilgisayara odaklanıp ikisini de siktir edenler.
Evet, son sahneyi hiçbir zaman izleyemeyip haftaya özetini izleyeceğimi düşünüyorum. Son reklam arası ayrıca o kadar uzun ki! Kim sabreder Allah aşkına. Starın dizi tanıtımlarında da yana sözcükleri yazması çok komik...
Hiçbir dizi izlemeyenlerse eli öpülesi... onlar ki izlemedikleri dizilerdeki hataları bulanlar, onlar ki ben dizi izlemiyorum yeaa diyip kültür abidesi elçilerimiz, onlar ki can ciğer.
Bir de kendini kanıtlamak için ikide bir twit atıp durum güncellerler. Seviyoruz onları, kabulleniyoruz.
'Ulan ninem bile izliyor yapma yahu' demek içimizden gelse de kendilerini gizli tutmak adına verdikleri çabayı takdir ediyoruz.
Çarşamba günlerini hep sevmişimdir demeyeceğim. Gayet boktan birgün. Haftanın ortası bir kere. eğer hafta ortasına kadar çalışıyorsanız o ayrı. Eğlenmeye gitsen gidilmez,
ertesi gün illa işin vardır ve o moralle alışverişe çıkacağım cumartesi gününün bile hayalini kurmaya hakkım yoktur.
ki zaten o alışveriş günü olan cumartesi de ayda bir yaşanır. Şu an için aramızda dağlar yollar bir de havadaki nem var. Evet aşk kokusu değil bu bildiğin nem ve rutubet.
Neyse, çarşambalar kötüdür, kakadır .
Kuzey Güney izleyenler, Muhteşem Yüzyıl izleyenler ve hiçbirini izlemeyenler.
Kuzey Güney izleyen kitle nasıl oluyorsa daha çok erkekler, bunu anlamak zor. Bir tarafta harem var ama adam kuzeyin boks sahnesinden hoşlanıyor.Bir de anlamadığım Kuzey Güney'de adamlar her gün içiyorlar, gece kulüplerindeler falan ama sabah işe gidiyorlar ve nasıl sağlamsa cüzdanları da bünyeleri de sarsılmıyor.
Biz olsak ağzımız yüzümüz dağılmış şekilde akşama doğru ayılırız...
Muhteşem Yüzyıl izleyenlerse daha çok ev hanımları ve genç kızlar. Bunun da ilginç yanı, çoğunun Kıvanç Tatlıtuğ hayranı olmasına rağmen gözlerini kırpmadan hürrem çıkacak diye beklemeleri.
Ha bir de arada kalanlar var benim gibi. Reklam arasında Kuzey Güney, görünürde Muhteşem Yüzyıl izlerken bilgisayara odaklanıp ikisini de siktir edenler.
Evet, son sahneyi hiçbir zaman izleyemeyip haftaya özetini izleyeceğimi düşünüyorum. Son reklam arası ayrıca o kadar uzun ki! Kim sabreder Allah aşkına. Starın dizi tanıtımlarında da yana sözcükleri yazması çok komik...
Hiçbir dizi izlemeyenlerse eli öpülesi... onlar ki izlemedikleri dizilerdeki hataları bulanlar, onlar ki ben dizi izlemiyorum yeaa diyip kültür abidesi elçilerimiz, onlar ki can ciğer.
Bir de kendini kanıtlamak için ikide bir twit atıp durum güncellerler. Seviyoruz onları, kabulleniyoruz.
'Ulan ninem bile izliyor yapma yahu' demek içimizden gelse de kendilerini gizli tutmak adına verdikleri çabayı takdir ediyoruz.
Çarşamba günlerini hep sevmişimdir demeyeceğim. Gayet boktan birgün. Haftanın ortası bir kere. eğer hafta ortasına kadar çalışıyorsanız o ayrı. Eğlenmeye gitsen gidilmez,
ertesi gün illa işin vardır ve o moralle alışverişe çıkacağım cumartesi gününün bile hayalini kurmaya hakkım yoktur.
ki zaten o alışveriş günü olan cumartesi de ayda bir yaşanır. Şu an için aramızda dağlar yollar bir de havadaki nem var. Evet aşk kokusu değil bu bildiğin nem ve rutubet.
Neyse, çarşambalar kötüdür, kakadır .
5 Mart 2012 Pazartesi
Ve her şey...
Alınan kötü bir haber, bir anda hayatımızın düzenini bozabiliyor. hatta içine ediyor.
Ben evde saf gibi dolanırken birilerinin elimi tutması, oturtması, destek olması sakinleştirdi.
her şey bir haberin gidişatına bağlıyken hayatımızı kontrol etme hissimiz, direncimiz kırılıyor.
o anlarda en güzeli de, dostların elleri..
Babaannemle ilgili çok ağır hasta olduğuna dair bir haber aldığımda evde yalnız oturup, bu cnbc dizilerinden birine odaklanmıştım. Yanımda kalorisi az olsun diye sipariş verdiğim salata ve ne akla hizmet olduğunu anlamasam da, bol çikolatalı sufle. her zamanki açlığımla yeme çabasındayken, lokmalar değil sanki dünyalar boğazımda kaldı.
ellerimin yavaş yavaş donduğunu hissettim.
İlk şokla kalktım etrafı topladım. sonra aldım telefonu acil gelir misin yazdım dostlarımdan birine.
Baktım bir değil üç, dost denilecek sağlam insan kapımda...
Ağladım omuzlarında, içimi çeke çeke sümüklerim aka aka ağladım.
Böyle kimin yanında ağlayabilirsin ki başka?
Bavulumu toplarken içine bir de çember koymak içimi acıttı.
Ertesi gün ne bulacağımı bilmeden koydum korkumu, üzüntümü ve yine de umudumu.
Ben evde saf gibi dolanırken birilerinin elimi tutması, oturtması, destek olması sakinleştirdi.
O haptan bin kat daha fazla.
Hepimizin bildiği bir gerçek varsa, olacağın önüne geçilemeyeceği ve her şeyin bir gün sona ereceği.
Ömür sanıldığı kadar uzun değil ama farkedilmediği kadar değerli...
Ve her şey, ''Allah'ın takdiri...''.
4 Mart 2012 Pazar
kafa ütülemek...
bal böceğim ütü yapmayı bilmiyorum.
bu yüzyılın sorunu, kime göre?
erkekler.
iki dakikada ütü yapan beş dakikada bulaşık yıkayan harikalar diyarından otomatik robot olarak fırlamış
süpersonik kadınları hakettiklerini sanıyorlar.
ütünü kendin yap o zaman kardeşim sanki zorla ben diyorum yapıcam diye. beğenmemeleri de cabası
bir gün ütüsünü yaptığım gömleği yakıp ortadan yokettim ve hiç pişman değilim.
bak ev işlerini kabul etmek bir yana...
ütü başka bir şey. bunun için beceri değil sinir sisteminin sağlığı gerekiyor.
ne yapıcan dümdüz etmek tek hedef!
dünyayı kurtarmıyoruz.
yemek yap temizlikte çağ atlat yine faydası yok. erkek milleti için önemli olan ütü.
ütülediğimin beyinleri. çok bir bok oluyor ütü yapınca. o kadar biliyorsan otur nadide ütünü kendin yap.
o değil de balım vallahi bu ev işlerinden bir şey anladıkları yokken eleştirmeleri yok mu.
sorsan çok bir halt biliyormuş gibi makarnanın tarihini yazar.
ona göre kuru fasulye pilav ne ki...
kıçımın kenarı kalk kendin yap tuzuna laf edeceğine.
hayır en azından yapana saygı diye bir şey var.
salataya bile mana bulan bu tipler genelde limon yerine limon suyu kullanıp zeytinyağı gibi üste çıkarlar.
al sana yemek diyip önüne kapuska koyacaksın.
emin ol hiçbiri sevmiyor. ama hakediyorlar. ertesi günde bamya kelek falan yesin dursun.
aç kalsın anlasın kıymetini.
bak balım bu erkeklere öğretmek lazım kendin yapamıyorsan eleştirme diye.
oscar falan izlerken eleştirmen kesiliyoruzya onlarda da aynısı ev işlerinde yemeklerde oluyor.
ama parlament mavisi bence göz alıcıydı bu arada, söylemeden edemeyeceğim.
diş fırçalamaktan aciz temizlik konusunda ahkam kesen erkeklerin bileklerini kesmek istiyorum.
sonra da o banyoyu ova ova temizlesinler.
çorabını ortada bırakana ayrı sözlerim var;
- sen varya tam bir salaksın ve o çarabını ağzına tıkmak dışında hiçbir şeyi haketmiyorsun.
çok sinirliyim balım.
turkcellin cekim gücünün binde biri çekici olmuyor bu erkekler bu lafları edince
götüne gözüne sokasım geliyor o laflarını.
senin allahtan ütülenecek bir şeyin, karnını doyurmak içinde benden bir isteğin yok.
yoksa zıkkımın kökünü ye!
29 Şubat 2012 Çarşamba
Sakın geç kalma erken gel !
Geç geldin ve ezan okunalı yıl oldu, sorumsuz böcek.
Neyse..
Önümde bilgisayar açık, tv karşıda açık ama sesi kısılmış, telefon yanımda.
Birinden biri eksilse sinir hastası gibi hareketler sergiliyorum.
Sadece tv izlemeyeli ne kadar oldu acaba ? Hiçbir şeyin tam olarak sarmadığı, her şeye sarmalanmış hayatlar yaşıyoruz.Senle dertleşmeye ihtiyaç duymam için hep dinlemem, hep bir sürü sesi sessizce izlemem gerekiyordu belki de.
Bugün arkadaşlarımla otururken farkettim, önceden facebook muhabbetleri olurdu.Şimdi konuşmaya hasret kalmışız sanki.
Eve bıraktılar beni,sesimiz de sokakta yankılanıyor.
Ulan ne güzelmiş..
En son lisede falan mı eve akşam olunca zar zor ayrılarak gidiyorduk ?
Apartmana girdiğimde gülümsüyordum,eve geldim gülümsüyordum,sonra baktım bir eksiklik.
Tabi ya face, twitter falan açık değil tv kapalı.Amanın hemen açayım öleceğim yoksa!
Kim icat ettiyse götüne girsin emi! "Hep Amerika'nın oyunları bunlar hep!"mi dedi biri?!
Ne olsa zaten Amerika'nın oyunu.He güzelim he bebeğim Amerika'nın derdi yok allah aşkına iki facede takılsın diyordu.Biz kendimizi bağımlı yapmışız, hala suçla birilerini.
Al bende senin götünü suçluyorum , şeklini beğenmedim hep onun bok yemesi bunlar!
Balım sana demedim senin ne kadar götün var ki..
Kızdım tabi ya, kızılmaz mı?
Ne güzel bir an'dı ...

Biri arasa aman yorgunum taş taşıdım, başım ağrıyor senfoni orkestrasıyla takıldım, takılmak da yetmedi sabahladım diyeceğim yakında.
En çok da o merdiven altında göt göte içtiğimiz sigaraları özledim.
Hocanın yakalamasını bile diyecektim de yok o kısım biraz...
O kadar da yakalanmadım zaten canım!
Hadi bal böceğim bi fırt çek de anılarımızı tazeleyelim.
Boğulcan lan yavaş!..
27 Şubat 2012 Pazartesi
sabahlar olmasın...
bir gece oturmasının bir de türk kahvesinin tadı başka bir şeyde yok.
sabahladığım için düzenim sürekli kayıyor ama yine de gündüze göre gece oturmasını seviyorum.
hem sevdiğim programlar gece çıkıyor bi kere. sonra sabaha kadar takılmaca.
bu takılmaca lafı da sanki barda sabahlıyorum vuu gibi görünse de
benim takılmacadan anladıoğım orda burda yazmak , bazen bira içip duygusala bağlamak,
müzik dinlemek, film izlemek falan. yok öyle zaten telefonla tık tık mesajlaştığım
vallahi ya balım sevgilim yokken araştırmacı ruhum, film eleştirmenliğim, kendi çapımda
yaratıcılığım falan artıyor.
ne olacağdı dimi ama . boş vakit dolduruyorum işte. sevgilin olsa aman nerde
aman buluşalım dertleri oluyor. ama bak bana
pijamalarımla bütün günü geçirebilme kapasitem var.
canım sıkılırsa saçımı köpek bokuna benzeyen modelde tepemde toplayıp yayılma lüksüm var
peh manikürde neymiş kime görüncek tırnaklarım zaten uzatmayı sevmem kes kökünden gitsin deme
lüksüm var.
bide sims var tabi. ulan site inşa ettim nerdeyse.
geçenlerde yer döşemeleri için yarım saat karar vermeye çalıştım.
sanki para veriyolar anasını satayım didiniyorum uğraşıyorum sonra hata verince pat siliniyor
:(.
olsun ya heves edip yeniden yapıyorum en azından.
insan kurup sonra sinir olduklarımı özellikle hizmetçiye yavsayan adamları bahçede tuzak kurup
yakarak öldürüyorum. gebersin pislikler. güzel tatlı karısına götü başı oynayan
sürtüğün tekini tercih ederse yansın şerefsiz.
aman neyse.
varya bu arada banyonun kapısı da kendiliğinden tık diyip açılıyor
yemin ederim her seferinde aklım götüme giriyor.
ha bu arada yine sevgilim olmadığından belki yemeklerle daha içli dışlı davranabiliyorum
ayıp söylemesi ama istersen sana da söyleriz balım , bu gün kuzu şiş istedim.
istemez olaydım . onu şişe nasıl dizdin be adam yumruğum kadar koymuşsun eti bir de içi pişme
miş. acaba ne anladılar çok pişsin dememden merak ediyorum.
bende lavaşını yedim balım çok açtım ne yapayım.
sanki kuzu şiş hayatımın en önemli objesi gibi davranmaktan vazgeçmeliyim.
of ya yine sabah oldu. ergen tavırlarıyla isyan etmek istiyorum. kardeşimin söyleyişiyle
istiyore. ordaki e nedir ulan istiyorum istiyor falan dersin de istiyore ne.
bir de öpüyore. götüyore yani.
nedir ordaki e daha bilenini görmedim. sanırımn ergen olmanın koşullarından biri.
bir günde sana bbm whats up falan öğrendim o maceralarımı anlatırım.
öpüyore balım.
sosyal medya mı?
iyice alıştın sende sigaramdanda otlanıyorsun farketmedim değil.
yerleşirsinde sen yakında buraya.
sosyal medya nerden çıktı dersen yine okan izlediğimi farkedersin.
bu adamı okadar eleştiriyorlar, tamam bazı gıcık yanları var ama adamdan kültür akıyor
hayranlık uyandıran çok önemli bir yan bu.yaşlandıkça üstüne oturdu bu hava.
bu günde eleştiriyorlar bir şeyleri. gördüğüm kadarıyla bu aralar biraz siyasete kaydı
programın içeriği.aynı gerçek dünyada olduğu gibi olumsuzlukların ve sorunların
altyapısı siyasete dayandırılıyor. izleyen pek çok kişi siyaseti suçladığı noktadan
ileriisini düşünmüyor. belki benim gibi düşünenlerde vardır.
ben siyaseti suçladıktan sonra siyaseti yapan, siyasetçileri seçen, memnun olan veya olmayan
özneye odaklanıyorum. yani insana. bunların hepsi kişiden çıkıp kişiye dönen bir
sistemin konu başlıkları bence. o konuların satırları da farklı düşüncelerdeki binlerce
insan.
balonlarımız olmasın mı yani.
yaşamak yeterli yorum yapabilmek için. eleştirmek demiyorum. eleştirmek için belli bir
altyapıya ve gerekli bilgi donanımına sahip olmak gerek. yorum yapmakiçinse gördüğünü
kendi çerçevenden anlatmak ve aktarmak yeterli. ha diyeceksin yorum yaparken eleştiri
yapmamak mümkün mü?
evet zor belki de imkansız.
haber bültenleri bile artık tarafsız ve tavırsız kalamıyor.
ısıtıcı açık ama ne işe yarıyor gelen paraya değse bari. karnım açken düşünemediğim gibi
üşürkende düşüncelerim donmaya başlıyor sanki.tedaş gör beni ya götüm donuyor düşünen
genç neslin sonunu getiriyorsun. al hemen siyasete bağlayayım nerde bu devlet!
vergiler nereye gidiyor? ojem neden iki gün dayanmadan çıkıyor! biri de bizi görsün artık
ama ya. bak sinirlendim.
bu gün gelen yeni buzdolabımla birlikte servis göndermeyen ve yarın belirsiz bir saatte
geleceklerini bildiren , daha doğrusu sözcü konumundaki cadoloz karıyı bağlayacaksın

eylem yapasım var. aman canım kılımı kıpırdatmama da gerek yok zaten artık.
twitterdan toplaşabiliriz, facetede kurarız bir grup.al sana eylem.
tadı kalmadı onunda. evde pijamamla klavyeden fazladan atıp tutmak hani iyi güzel de
hani o meydanlardaki coşku yok.ciddi bir boyut aslında bu.
biz internetleştikçe sosyal medya devleşirken asosyal insan sayısı da bir o kadar artıyor.
sosyal olan veya öyle gözüken sadece medya. bunu meydana getiren evet insanlar
ama asosyalleşen insanlar. bizler.
oturup iki eylem yapamadıktan sonra , aynı kelimeleri haykırıp inanmanın tadına varmadıktan
sonra..
sosyalliğini yiyeyim medyanın.
seni de yerim balım.
reklam arası..
reklam arası başladı kondun hemen kucağıma.
sende sevmiyorsun demek reklamları.
sen önceki reklamları görecektin asıl.şimdikiler yaratıcı.
gsm şirketleri bence bu konuda baya iyiler. bu aralar en güldüğüm reklamlardan biri şahan gökbakarın oynadığı turkcell reklamı.
zorundamıyım diye şarkı söylüyor kadın. o çıktıkça evde zorundamıyım diyip gezer oldum.

bu kadar insanı doyuruyorsun bone taksaydın bari.
sana komik gelmedi şimdi anlatınca ama ben izlerken öyle değildi ya.
aman zaten bütün gün uç uç insanlara sür balını şans getir falan senin işinde zor.
reklamlar sarmıyor çoğu insan gibi seni de zaten.
gerçi tv izlemeye hep meraklıydım çocukken fotoğrafların çoğunda kumandayı ağzıma sokmuş olmamda sanırım
geleceğe yolladığım bir mesaj niteliğinde.
açıkça kızım o kumandayı götüne de soksan tv izleyip kahve içmek en büyük keyfin olacak na şuraya yazıyorum şeklinde.
dansöz olma hayalimi arkadaşlar arasında doktor olarak değiştirsemde bence o fotoğraflarda popomu çıkarıp
elim de belimde pozlar vermem hiç doktor olma hayali kuran çocuk izlenimi vermiyor ayrıca.
ikisi de olmadım tabii.
reklamlardan bahsediyordum.evet reklam piyasası cidden çok geniş. biz izlerken gayet sıradan gelse de aslında
o fikri reklamda görmesek aklımızın ucundan geçmez.
ama izlerken peh kıçımın kenarı ben bunu zaten geçen wc de düşünmüştüm diyebiliyoruz.
basit buluyoruz. aslında balım artık fikrim değişti. sınırlar ne kadar zorlanabilir diye düşünür oldum.
ciddi uçuk, gündemle alakalı, düşündüren, güldüren ve saniyelere bunu sığdırmayı amaçlayan bir sektör sonuçta.
reklamcı olacak bir pozumu bulup genlerimdeki yaratıcılığı vurgulamak çok hoş olurdu.
doğuştan yaratıcıydı sonunda kendine bir hamurabi yarattı ve onunla evlendi şeklinde de bir alt yazı koyuyorum hayallerime.
önce su satan sonra limonata satarak para biriktiren o çocuğun olduğu fon müziğiyle bile insanı etkileyen o banka reklamı
sanıyorum ki bir çoğumuzun etkilendiği ve unutmadığı bir reklamdı.
balım sana da izletmek lazım onu.
asıl konu reklamların hayatla iç içe olmaya başlaması.
bakıyorsun insana en yakın duyguları, en doğalı yansıtan reklamlar ayrı bir güzel.
bu kadar ağzım laf yapacağına azıcık yaratıcılığım olsaydı paraya başka bir isim takar para demezdik balım..
balım şurdan bir tl getir, ağır gelirse elli kuruşta olur. paraya bakıp başka bir isim takmakla başlayacağım yaratıcılık
serüvenime.
reklam yapma bana..
kader diye tutturmuşlar ...
öldür adamı kader de. vur çocuğunu karını kader kurbanı ol.
yok böyle bi dünya. hani suçsuz yere hapiste yatanlar falan desin de herkes bir tutturmuş kader.
teyzelerin iç çekip gözlerini yuvarlayıp en sonunda aşşağı bir noktada sabitleyerek derin derin söyledikleri

amaç kılıf uydurmak. kaderi hep geniş bir harita olarak düşünürüm. bir sürü yol var ama sınırlar belli.
iradeyi bu kadar siktir edip kader diyip geçmek...
hay allahım şurda iki laf yazıcam sevgililer gününe özel jenerik geçiyor. hayır nedir arkadaş bu günler onu da anlamış
değilim
ilgi manyağı yapılmak bir gün içinde olsa hoş hadi tamam da bu abartı ne. doğru düzgün ilişki çevremde parmakla sayılacak
kadar azken hediye alan insan sayısının bu kadar çok olması yapmacıklığın daniskası gibi geliyor.
ulan ilişkinin içine etmişsin aldatmışsın yalan söylemişsin telefonunu kaçırmaktan yapışık bir uzvun gibi geziyorsun ortalıkta, sonra da sevgililer günü diye hediye alıyorsun.
evet evet sana diyorum çok götsün.
hayır hediyeyi bende severim bende sevgilim hediye alsın , dur en başında sevgilim olsun istiyorum ama
çarpık ilişkiler ağından da iğreniyorum bazen.
kader diyordum,
evet ailem çok karmaşık olaylar atlattı. ordan oraya çokça savrulduk ama en sinir olduğum kader diyip iki yana sallanan
gözlerini dolduran yalancı ve yabancı sözde akrabalar oldu. sanırsın üzüntüden evlat edinecek ama iş destek olmaya gelince
kader diyip geç... o kadar da değil balım. insanların seçimleri vardır ve bu seçimlerden sorumludurlar.
olaylar olacak, iyi yanları da mutlaka bulunacak. her şeyde hayır vardır sözüne cidden inanıyorum .
bir arkadaşımın babasının vefatını öğrendim geçenlerde. annesi on sene önce vefat ewtmişti ,şimdi de babası.
hayatta epeyce yalnız kaldığını söylemek abartı olmaz. çok zor bir durum. bir süre yanında kaldım.
dualar tesbih çekmeler derken görevler yerine getirildi. bir de bir akrabası vardı orda baba tarafından yakın.
mal paylaşımındna bahsetmeye daha üçüncü günden başlamış.
ölüme kader diyip sallanıp ağlıyor, destek olma anlayışı beraber ağlamak. mal mülk içinse kader diyip geçmiyor direk
konuya girip kendi çıkarını gözetiyor.
ulan gelmişin oraya o kızcağızı düşün bari. acısına saygı duy.
işte insanların işine gelmeyen veya çözümü yok diye sorgulamaktan kaçtıkları için olaylara kader diyip geçmeleri
böyle bir şey.
balım sıkılmışsın..
ne yapalım kader!
Yakaladım..!
sıradan günlerden biri, belki de izmir için sıradan. sırılsıklam olmaya alıştık yağmurdan, dışarıda yapacak işte olmayınca eve gelmek farz oldu.
fransız filmlerindeki ağır ve havalı yağmur sahnesinden fırlamış halim, apartmanın önündeki kedinin elimdeki poşete atlamasıyla bir güzel bozuldu. o tek dilim pastayı benim fırlattığım yere gidip hevesle kurcalarken
acaba kediler pasta yer mi diye düşündüm. ekmek bulamıyor, pasta yiyor. tarihi sözün haklı kanıtı.
kızım senin pastaymış fransızmış neyine deyip girdim eve.
kahve yapayım dedim ketila-yazılışını bilmiyorum- su koyup. dedim demesine ama ben üstümü değiştirirken kaynaması gereken su kaynamamış.
evet bingo!
o da bozuk bir ev aleti artık.
su kaynatıp kahvemi yaptım geçtim oturdum. ne telefon çalıyor ne bir şey. internette ne olmuş ne bitmiş diye de bir bakındım ama sarmadı. en son ev dekorasyonu oyunlarına bakarken anladım ki hepsi çocuk oyunuymuş,
ikea da dolaşıyormuş gibi hissetmedim yani.
eşyalar aynı ama yeni taşındığım için bazen tanıdık gelmiyor.
dört duvar bütün evler ama ne kadar farklı barındırdıkları. kendimden sıkılmanın son noktasına falan gelmiştim ki
bi ses camdan tık tık..
yağmurdur diye önce bakmadım.
sonra minik sarı biraz da tombul arı mayanın dayısının kuzeni gibi duran böceği gördüm.
ne olduğunu anlayamadım ama camı açıp aldım avucuma.
nefes nefese kalmış, parmağımla bi damla su sürdüm ağzına.
dedi ki ,
-ben bal böceği, senin için geldim...
daha fazlasını sorsam da söylemedi.bir de dedi ki,
-anlat bir şeyler.
ne anlatacağımı bilmeden başladım...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)