12 Aralık 2012 Çarşamba

Ağır Çekimde Yolculuk...


Her yolculuk bir yerden ayrılmayla başlar. Aileyle yapılan yolculuksa bir yere dönmeye benzer.
Ailemiz; başlangıcını hatırlamadığımız, sonunu göremeyeceğimiz en geniş zaman dilimimiz.

Şu an yanımda oturan kulaklıktan son ses dinlediği müziği sonunda bana da ezberleten kız kardeşim, arabada rahat durmayan küçük erkek kardeşim, cici annem ve
babam, hep birlikte yolculuk yapıyoruz.
Gerçi tatile mi gidiyoruz savaşa mı belli değil.

Babam sabah erken kalkamazsak o yolculuk gününde, sinirlenip söyleneceği için kardeşim babamdan bir saat önce kalkmış, hazırlanmış.
Bu yaşıma geldim bu çocuk nasıl böyle oldu anlamış değilim. Bende evden çıkmaya yetiştim diyelim.
Yine ucu ucuna kalktım ama bu sefer hızlı hazırlanma, koordinasyon, kontrol, makyaj pratiği sayesinde tek laf işitmeden arabaya binebildim.

Hepimiz açız. Hep aynı terane. TaA bilmem nereye kadar köy kahvaltısı yapabilmek ve ucuza getirebilmek için aç yolculuk yapıyoruz. Bu duruma tek karşı olan benim.
Nasıl olmayayım içim dışıma çıkarken o midemin gurul gurul sarsılması bile olayda melodik bir arıza olduğunu gösteriyor.
Bayram günü demedik, yemedik içmedik yola çıktık. aslında bayağı bir yedik içtik.

"ye kızım, ye evladım" bizim aile felsefemiz zaten. O yüzden bayağı yedik o yalan olmasın şimdi.

bence etrafta sis olması her zaman gizemli bir hava katıyor yolculuğa. iki şimşek üç rüzgar zaten kamp kurarız herhalde buralara.
Çünkü babam normalde yavaş gidiyorken, şu an az uzaktan duruyor gibi görünüyoruz. ağır çekimde yolculuk.
Babacığım sağolsun kaç taksiciyle kavga ettim hızlı gidiyorlar diye. Sonra anladım, babam yavaşmış.
Sisli ve bol gizemli çevre dağın eteğiymiş.
Babam bunu ciddi bir ifadeyle belirttiği için dağın eteğine saygı duyup ciddi bir ifadeyle kafa salladım.

Açım, uykum var, sis hiç umrumda değil. O bin çeşit köy kahvlatısı şu an gözümü bürümüş durumda.

Yolculuğun duygusal yanlarına gelirsek; sırayla eskiler, iyikiler, keşkeler, hayaller olacak tabii.
Zaman genişledikçe içinde büyüyecek anılar, eskiyecek yaşlar ve daha nice yolculuklar var!


8 Eylül 2012 Cumartesi

Seninki kaç santim?

Seninki kaç santim?: 600 binden fazla kişinin verdiği destekle lagos ve orfozu kurtardık. Sıra diğer türleri kurtarmakta! Denizlerimizin ve balıkların geleceği için, iş işten geçmeden, daha fazla ertelemeden, hemen şimdi eyleme katıl.

21 Nisan 2012 Cumartesi

Aynı Fikirde Olalım...

Uzun zamandır yazamıyordum, bahardaki üniversiteli tipi boyut atlayıp vizelere çalışan dağılmış bitik öğrenci tipine dönüşmüştü bal.
Bununla birlikte annemin kalp krizi geçirmesi aynı zamana denk geldi, sen hep uyurken yanımdaydın biliyorum, hadi sarılıp özlem giderelim...
Her şey atlatıldı ve normal düzene döndüm. Artık bu sıkıcı konulardan bahsetmek ve hatırlamak bile istemiyorum.
Yalnız, izmir'e dönerken yaşadığım bir olayı anlatmazsam çatlarım.
Normalde kullanmadığım bir firmayla gelmek zorunda kaldım. Daha önce de aynı şekilde bu firmayla ilgili sorun yaşamıştım ama bu sefer bir başkaydı...

Otobüs yavaştı falan ama asıl beni koparan nokta otobüsten indikten sonra gelişti. Şöyle ki, ben otobüsten inmiş bir güzel topuklularımla tıkır tıkır servise gidiyordum. Evet bu konuda artık prof. olmaya adayım. Neyse sonracığıma ben servisin bulunduğu yere geldim. Bekliyorum anasını satayım, öyle bir bekliyorum ki yarım saat geçti. yetkili tipi olan birine bakınıyorum. Bir tane sen de 15 ben diyim 16 - yada ikimizde aynı şeyi diyelim ne bok var diye ayrı gayrı düşünüyoruz ki- bir çocuk var oralarda. Ona dedim sonunda ''bakar mısın buca (!) servisi hangisi, gelmeyecek mi?''
bu soruyu sormamla çocuk bir düşündü, düşündü...
''abla sen buna bin, o gider.''
bu laftan sonra beklemenin de siniriyle bastım gittim. kamil koçum nerede diye bakınmaya başladım.
üç yıldır bir kere bilet sormadılar nasılsa diye de rahatım. muphy yasası mı nedir beni buldu yapıştı götüme.
tam servise adım attım, bir adam;

-biletinizi görebilir miyim hanfendi?
+höğğ? hımm, bir dk ben bakayım çantamda olacaktı. ( yalan parayla mı, salla gitsin.)
-....
+eee benim bileti internetten almıştım da. yok yani.

-buyrun bakalım hemen internetten o zaman.

+ abi benim biletim, ee benim biletim.. ( ağlayacağım nerdeyse, hemen de abi modlarımı yaparım.)

-geç hadi geç. bir daha olmasın (sanki bir daha olsa nereden tanıyacak)

kısacası uludağ firmasına lanet etmekle birlikte kamil koçumun değerini anladım. koçum benim, aslanım.
mağdur da etmedi bak. uludağın servisi olsa biletsiz binsen arkandan ''tüüü rezil ! '' diyip postalarlardı kesin.

bir yolculuğun daha sonuna geldik.
iyi akşamlar sevgili bal...



23 Mart 2012 Cuma

Baharda Üniversiteli...

Klişeleşmeye yüz tutan bir ortam olarak, okulumuzun çıkış kapısını geniş açının anası şeklinde gören arkadaş balkonunda sıkça gözlemleme olanağı buluyoruz insanları.
Daha da fenası dedikodu yapmaktan ve eleştirmekten, cehennemde yanacağımız gün sayısıyla doğru orantılı olarak havalar ısınıyor!
İlk yıllarda gezelim görelim içicem dağıtıcam zaa moduna ne kadar inkar etsekte giren bünyelerimiz, bu aralar ales mi kpss mi özel sektör mü, e ben hepsini deneyeyim ne olursa artık düşünceleriyle olgunlaştı ve umutsuzlaştı.
Ama yeni gelen yavrucuklar öyle mi?
Bak hazırlıklara... Kent kartını alan hoop 70 e biniyor. Bizim ''amaan şimdi kim çeker bir saat, insan insan kokar şimdi otobüs'' dediğimiz 515'e binip konvoy halinde yüzlerinde bir mutluluk, bornovaya yol alıyorlar.
Tabii daha alttan üsten kalan dersleri verme, anormal hocalara yaranma çabaları içerisine girmemiş kuzucuklar.
Bak balkonun altından benim sınıfımdan bir kız ve çocuk geçiyorlar. Konuşmaları durumumuzu açıklar nitelikte...

- Tabi gelicem, yaz okulu mecbur ya... Denizi bir uzaktan görürüm yeter.
- Ben su birikintisi görsem yine iyi...

Ve bir kızımız daha gözüktü. O topukla buca'da yürünmeyeceğinin tam olarak farkına varmaması endişelendirici.
Kaç arabanın bunlar yüzünden fren yaptığını, Kaç güneş gözlüğünü eliyle tepesinde tutarak kaçışan minimum 10cm topuklu kızımızın burlarda harcandığını bir bilsen balım..

Hadi onu da geçtim, şu daha üniversiteye adım attığında birini bulup el ele tutuşanlara ne demeli. uyarmak istiyorum onları. ''Bak canım kendini rezil etme, buralarda hele ki iibf de bir adamı 4 yıl yanında tutmak zor, sen yavaştan çek bakayım o elini... hah tamam kısmetinin içine etme ilk günden.''

Şu arabayla üniversitemizin bahçesini şenlendiren kuul arkadaşlarımızsa, devlet üniversitesinde olduklarının ve bunun hep kuul kalacağının bilincinde.yine de fazla salaklaşanların o bile para etmiyor. pardon, para ediyor da hava etmiyor.

neyse şimdilik bu kadar! gda ve i-jey 'in balkonundan öpücüklerle! 
xoxo notları almaya ve devamsızlık indirmek için yalvarmaya gitmesi gereken kız!


18 Mart 2012 Pazar

Gitsem Şimdi Zengindim, Ben Demiştim 'D' Diye...!


Kim para istemez acaba, direk yarışmanın adında mantık hatası var.
Özellikle yarışmacılar insanı sinir ediyor bal.
Onu bunu geçte ben yarışmaya gitsem önce bir heycandan ''ee meraba, ee ben geldim ehe'' falan derim heralde.

Burdan george clooney'e, yengemlere ve türkan şoraya selamlar deme aşamasına gelmeden, kenan ışık sustururdu muhtemelen. Ne kadar alsam kardır diye düşünüp orda baloncuklar saniyeleri temsil edip beni gerdikçe, 15 olsun bizim olsun modunda, kenan ışık'la göz teması kurmayı tercih edeceğimden de eminim. Göz teması da kopya verir belki umudundan...
adamın tiki miki olmasa bari.
''hı? a mı ,a mıı ,hmm c yani''

Telefon bağlantısı gibi bir şanssızlıkta tam bana layık. soruyu okuyana kadar zamanın yarısını yitireceğimden, kısa bir soruda telefon kullanmak en doğrusu sanırım.
Millet boğaziçinden kopup gelmiş, ilk bindeydim ben ya modunda, bende ''evet ya bende ilk 70 bindeydim sınav sonucu gelince babam kopya mı çektin, çektiysende helal olsun demişti,
alttan üstten bir sürü dersim var ve elektrik faturamda 225 tl geldi evet''

Oyy...
Geçmişimin başarılarla dolu olmaması para kazanmama engel olmamalı,Bende hakediyorum bal.
Telefon hakkına koyabileceğim entel arkadaşlarım da, beni bu yarışmaya layık görmeyeceklerinden
telefonda ''kenan ışık mı heheh bende adriana lima'' diyerek sosyal çöküntüme start verirler.
En iyisi ben o iki cevap şıkkı olayına gireyim. Yanlış iki şıkkı seçtiğimde eski sevgilimin yeni sevgilisinin götüyle bana güldüğünü yürekten hissetme ihtimali ürkütücü görünüyor değil mi?

Aman ben yine oturayım oturduğum yerde. Oturduğum yerde demişken hafif bir sakatlık yarattım kendime, sakarlığın böylesi görülmedi. Elektrik süpürgesine takılıp, çenemi ve boynumu süpürgeye geçirmem ve ardından nefes alamayıp daha da panik yapıp kendimi ordan oraya atışım tarihe  geçer.
Koltuğu hayvanımsı hareketlerle kaldırırken belimi de incittiğimi söylemeden geçmeyeyim. Evde kendini hastanelik etme rekoru hala bende, kendime güveniyorum, bundan çok eminim ve son kararım.

Şimdi 500.000'im olsa ne farkeder .Elime baston verecek bir de şu çenem için en iyisinden bir kapatıcı alacak birini tutmakla ilk harcamama başlayacak olduktan sonra...
Geçen şu tommy'nin vitrinine bakıyordum, öyle işte bakıyordum yani, sonra sosyal statümüzü hatırlatmayı borç bilen  sevgili arkadaşım çekiştirdi, sorun yok, kredi kartımda limitte...
En iyisi kenan ışık bana burs versin, net çözüm.
Yoksa ömrü billah sorunun cevabını bilmeme rağmen, aç gözlülüğümle ''çek?, evet alayım hadi iyi akşamlar'' dediğim anı hatırlayıp kendimden nefret ederim.

Hadi bal, hadi,o kadar uçuyorsun bi 100'lük tutup getirdiğin yok...


7 Mart 2012 Çarşamba

Pazartesiden Hallice..

Çarşamba günlerinin üç ayrı insan modeli var artık,
Kuzey Güney izleyenler, Muhteşem Yüzyıl izleyenler ve hiçbirini izlemeyenler.
Kuzey Güney izleyen kitle nasıl oluyorsa daha çok erkekler, bunu anlamak zor. Bir tarafta harem var ama adam kuzeyin boks sahnesinden hoşlanıyor.Bir de anlamadığım Kuzey Güney'de adamlar her gün içiyorlar, gece kulüplerindeler falan ama sabah işe gidiyorlar ve nasıl sağlamsa cüzdanları da bünyeleri de sarsılmıyor.
Biz olsak ağzımız yüzümüz dağılmış şekilde akşama doğru ayılırız...

Muhteşem Yüzyıl izleyenlerse daha çok ev hanımları ve genç kızlar. Bunun da ilginç yanı, çoğunun Kıvanç Tatlıtuğ hayranı olmasına rağmen gözlerini kırpmadan hürrem çıkacak diye beklemeleri.
Ha bir de arada kalanlar var benim gibi. Reklam arasında Kuzey Güney, görünürde Muhteşem Yüzyıl izlerken bilgisayara odaklanıp ikisini de siktir edenler.
Evet, son sahneyi hiçbir zaman izleyemeyip haftaya özetini izleyeceğimi düşünüyorum. Son reklam arası ayrıca o kadar uzun ki! Kim sabreder Allah aşkına. Starın dizi tanıtımlarında da yana sözcükleri yazması çok komik...
Hiçbir dizi izlemeyenlerse eli öpülesi... onlar ki izlemedikleri dizilerdeki hataları bulanlar, onlar ki ben dizi izlemiyorum yeaa diyip kültür abidesi elçilerimiz, onlar ki can ciğer.
Bir de kendini kanıtlamak için ikide bir twit atıp durum güncellerler. Seviyoruz onları, kabulleniyoruz.
'Ulan ninem bile izliyor yapma yahu' demek içimizden gelse de kendilerini gizli tutmak adına verdikleri çabayı takdir ediyoruz.

Çarşamba günlerini hep sevmişimdir demeyeceğim. Gayet boktan birgün. Haftanın ortası bir kere. eğer hafta ortasına kadar çalışıyorsanız o ayrı. Eğlenmeye gitsen gidilmez,
ertesi gün illa işin vardır ve o moralle alışverişe çıkacağım cumartesi gününün bile hayalini kurmaya hakkım yoktur.
ki zaten o alışveriş günü olan cumartesi de ayda bir yaşanır. Şu an için aramızda dağlar yollar bir de havadaki nem var. Evet aşk kokusu değil bu bildiğin nem ve rutubet.

Neyse, çarşambalar kötüdür, kakadır .

5 Mart 2012 Pazartesi

Ve her şey...

Alınan kötü bir haber, bir anda hayatımızın düzenini bozabiliyor. hatta içine ediyor.
her şey bir haberin gidişatına bağlıyken hayatımızı kontrol etme hissimiz, direncimiz kırılıyor.
o anlarda en güzeli de, dostların elleri..

Babaannemle ilgili çok ağır hasta olduğuna dair bir haber aldığımda evde yalnız oturup, bu cnbc dizilerinden birine odaklanmıştım. Yanımda kalorisi az olsun diye sipariş verdiğim salata ve ne akla hizmet olduğunu anlamasam da, bol çikolatalı sufle. her zamanki açlığımla yeme çabasındayken, lokmalar değil sanki dünyalar boğazımda kaldı.
ellerimin yavaş yavaş donduğunu hissettim. 

İlk şokla kalktım etrafı topladım. sonra aldım telefonu acil gelir misin yazdım dostlarımdan birine.
Baktım bir değil üç, dost denilecek sağlam insan kapımda...
Ağladım omuzlarında, içimi çeke çeke sümüklerim aka aka ağladım.

Böyle kimin yanında ağlayabilirsin ki başka?
Bavulumu toplarken içine bir de çember koymak içimi acıttı. 
Ertesi gün ne bulacağımı bilmeden koydum korkumu, üzüntümü ve yine de umudumu.

Ben evde saf gibi dolanırken birilerinin elimi tutması, oturtması, destek olması sakinleştirdi.
O haptan bin kat daha fazla.

Hepimizin bildiği bir gerçek varsa, olacağın önüne geçilemeyeceği ve her şeyin bir gün sona ereceği.
Ömür sanıldığı kadar uzun değil ama farkedilmediği kadar değerli...

Ve her şey, ''Allah'ın takdiri...''.